
Sustum, bir ömür sustum. Milyon kere ve milyar kere suskunluğun limanına rüzgâr gibi sağanaklar sundum. Sensizliği bir kenara bırakmak istedikçe kader yine, yeniden seni bana getirdi. Yağmur dualarıyla indin gökten serâser. Mahmuzuma dokunmadan, mızrağımı kırmadan ve atıma koşumları vurmadan bir gölge gibi geldin yeniden. Bir tesadüfün arka planında, bir dostun dudaklarının arasında ve bir şairin dizginlenemeyen lirik mısralarında...
Git demiştim oysa sana, gitmiştin ya hani. Uzun zaman olmuştu ya sen gideli. Niye geldin ki sanki, neden döndün ki? Gelme Yunus diye yaşattığım, gelme yeniden ve beni sürme gözyaşı sağanaklarının onulmaz anaforlarına.
Sustum, bir ömür sustum. Bilmediğim ve bilemeyeceğim, hayat boyu sayamayacağım sayılar kadar sustum. Susturdun beni Yunus diye yaşattığım. Dehhani başlamadı söze, ve Yunus dönmedi yurduna. Şems kavuşamadı Mevlana'sına. Gökte yarım kaldı kavsin ışıkları, ürûca varamadan bedenler nüzulde kaldı cismani cismani. tennureler toprak altında ve ve kebuter açamaz olmuş kanat denen gönül sayfalarını. Kalemler seni yazmaz olmuştu Yunus diye yaşattığım. Git demiştim oysa sana, gitmiştin ya hani. Uzun zaman olmuştu ya sen gideli. Niye geldin ki sanki, neden göndün ki? Gelme Yunus diye yaşattığım. Gelmeeee...
Hâmuşân'a dönüyor yolum yine, yeniden, bir ve bir kez daha. Bir sen varken bir de bir kez daha sen geliyorsun gönül yurduna. Ben hayalinle baş edemezken gelme Yunus diye yaşattığım. Dönme gönül yurduna. Sustur beni eskisi gibi ve Hâmuşân'a döndür beni. De ki: "Sus, Hâmuşân ol."