5 Mayıs 2009 Salı

Mum Yazıları




Karanlıklarıma alev gibi saldım gözlerini. Küçük bir sevdanın ucundan, büyük bir elem dökülür satırlarıma. Gecenin omzuna dayadım yıldızların rengini. Su kokusunu bekledim İbrahimi ateşlerin içinde. Samanyolu’nun burçlarına mührünü bastım gül yüzünün bengisu pınarlarından dökülen bir elemin içinde. Sevdanın ülkesine sözler dizdim çizgilerimde sen varken. Sen yokken şimdi bir mumun alevine salıyorum gözlerini. Elemlerimin gözünü bağlayıp beyaz bir mendille, kıble sabalarında akıtıyorum sevdamın rengini.

Aharlanmış, yanmış, yakılmış ve üzerine kara lekeler saçılmış bir yaşamın en temiz sayfasını arıyorum seni yazabilmek için; ama yetmiyor arayışlar. Hiçbir zamana ve hiçbir mekâna yol bulamıyor senden geride kalanlar. Dededen kalma bir köstekli saat gibi kuruyorum seni her gecenin aydınlığına. Mürekkebi tükenmeye yüz tutmuş bir kaleme kendi canımdan eklediğim rengimi sarıyorum buhurların arasına. Kokun bir tütsü müdür sevgilim? Başım dönüyor ve dönüyor mumun alevi. Tutmayacak mısın elerimden? Yetişmeyecek mi gözlerin sabahıma? Bir gece daha ölüme mi kapanacak hülyalarda seni bekleyen gözler? Bir gece daha, bir gece daha derken ne zamana kadar sürecek acıyan; ama kapanmayan yaralar? Hani resimde “Ihlamurlar çiçek açtığı zaman” diyor ya sevgili! Ben bilmiyorum ıhlamurların çiçek zamanını. Ezbere konuşuyorum durmadan zamansızlığımın içinde, senin yokluğunda avare. Yüzünde çiçekler ne zaman açacak sevdiğim? Bilmiyorum tıpkı ıhlamurlar gibi…

Karanlıklarıma alev gibi saldım gözlerini ve bir mumun titrek sevdasına bıraktım nefes alıp verişlerimi. Yüzünde çiçekler açsın artık sevdiğim. Açsın ki mumlar ölmeden ve nefeslerim tükenmeden yetiş bana. Yüzünde çiçekler açsın ki öğret bana ıhlamurların mevsimini.

AŞK'A ŞİİR AŞK'A SEMA