2 Kasım 2009 Pazartesi

Yoksun. Efendim.




Efendim!

Sana dair sözler dizdim, bir gül bahçesinin dikenleri içinde. Sana dair sözler derdim gül yapraklarının sen kokan kıvrımları içinde. Efendim! Bir güle âşıkken bülbül ve bülbül beklerken mâşukun nevbetini ben sevdanın bahçesine bile giremedim. Sen yoktun. Yaz güneşi gibi yaktın önce. Bir temmuz sıcağında, sadağına sevda doldurup da geldin. Vurdun beni bir saz semaisinde titreyen kanun telleri gibi. Vurdun beni, bir yağmurun tam ortasında gökleri yaran şimşek gibi. Sen yoktun. Bir gonca gül gibi kokunu duyurdun ve ardından vurdun beni.

Efendim!

Baharıma sakladığım gülüşlerimi çıkarmıştım senin için misk kokusuna sırlanan sandıklardan. Mühürleri kırıp gülüşlerinin mührünü vurmuştum bir fermanın hitâmına. Gidişinle gülüşlerime son verdin efendim. Sen yoktun ve vardın bensiz olan yerlerde. Sen vardın efendim benim hiç olmadığım aydınlık yerlerde.

Efendim!

Adım karanlık mıdır adına? Gülüşlerim ve gelişlerim yasak mıdır vuslatıma? Gidecektin madem, terk edecektin düşünmeden ve yıkacaktın duruşlarımı, mührü ters vuracaktın kaderime, niye geldin efendim?

Sen yoksun efendim. Hiç olmadığın kadar yoksun ve hep olduğun gibi yoksun damarlarımda. Yoksun efendim.

AŞK'A ŞİİR AŞK'A SEMA