28 Ekim 2008 Salı

Mostar Köprüsü (şiir)



Mostar Köprüsü’nden aşağı
Bir gül atladı suyun derinlerine.
Bir hüzün nağmesinde buluştu tuzlu sular.
“Gamze-i kûyun” derdi ya eskileri,
Gamzenden bir gül düştü ruhumun dipsizliğine.
Mostar’da iki tünel…
Kokunu özlerken karanlıklar,
Salınarak geçişini bekler,
Ödünç ayrılıklarını bekler
Suda hayaline hapsettiğim halkalar.
Mostar’ın üstünde iki göz…
Kocamış bir çift gözün altında
Koca Mostar…
Mostar’dan aşağı bir gül atladı.
Suyun halkalarında senin cismin…
Kan ağla gözlerim.
Gözlerim!
Mostar senin için…


Düşlerin döngüsünde sakladığım bir çift güvercinin kanatlarında ararım seni. Zamana inat bir tutsaklığın ertesinde o bembeyaz gülüşlerinde alegorik bir şiirin dizeleri arasına gömerim seni. Sevgili! Kal suyun dipsizliğinde.Gülleri mesken ettim ben sin'lerin içine. Sevgili! Kal Mostar'ın dibinde. Sensizliğimi kuşların kanadına sarıp son verdim senli gecelere.

21 Ekim 2008 Salı

Leylâaaaaa!!!



Leyla’m nerdesin? İki gözüm çerağı nerdesin? Habeşiler tuttu özümü, iki gözüm nuru nerdesin? Nevfel’in orduları sahrada. Haber yolla da babana sancak çekilsin.

Leyla’m nerdesin? İki ordunun sevdalısı, nerdesin? Senin için yapılır bu cihat, akan kanım sahibi nerdesin? Leyla’m, Sultanım nerdesin? Sabahımın yıldızı nerdesin? Salalarım, secdesiz namazlarım sanadır. Nerdesin? Leyla’m nerdesin?

Mecnun’un sesini duyar mı Leyla yahut haberi var mıdır Mecnun’dan? Leyla’nın aşkını bilir mi Mecnun yahut aşk var mıdır Mecnun’da. “Ger ben ben isem nesin sen ey yâr? Ver sen sen isen neyim ben-i zâr?”

İkilik yok bizde. Dedim ya sevgili! Ben Leyla ve ben Mecnun… Feryat etmiyorum Leyla, Leylaaaaa diye. Âh yâr, hüküm yazdın yine. Ferman veren ellerin vermedi dermanını. Âh yâr, ayrılık verdin yine. Yollar dönüşsüz kaldı bir çölün mateminde. Ses vermedi Leyla’sı Mecnun’a. Mecnun Leyla’ya ses edemedi.

“Kays” dedi Leyla bir çöl mateminde. “Mecnun” dedi Kays, Kays da kim oluyor? Kays da yok Leyla da. Bir bütün idi âlem ve ben bir bütün idim ve Leyla bütün idi Mecnun’da. De ki: “Bende kalmadı senlik benlik.” Ben Leyla’yım ben Mecnun… Ey mihr-i Dilara… Artık Leyla da yok Mecnun da…

14 Ekim 2008 Salı

Ashâb-ı Beden.



Dikenliydi sevdan… Yedi kişi tek bedende. İster Ashâb-ı Kehf de, ister Ashâb-ı Rakîm… Yedi kişi bir de köpek. Sekiz can bir bedende…

Bilir misin kaç parça olduğumu, bilir misin bir bedende buluşan canları? Gaipten haber mi verirler yoksa? Kaç kişiyim ben? Beş mi, yedi mi, on üç mü? Kıtmir’i aldınız mı bedenime? Mislina nerde? Mekselina’ya noldu? Mernûş nerdedir şimdi? Şazenûş, Kefeştatayyûş ne haldedir şimdi? İçimdeki Debernûş Yemlihâ’yı çağırır. Dakyânus’a tutsak bir bedende yedi cân… Ya ben nerdeyim şimdi?

Bilir misin bedenimde toplanan cânları? Kaç parçaya bölünmüş, kaç koca sevda… Yemlihâ dosttan uzak düşmüş, titreyen bir bedende üç yüz dokuz yıllık taze sevda… Kıtmir kadar da mı olamadım? Bir köşene sinip bir yılcık da olsa ben niye uyuyamadım?

Beş kişi olsam ne çıkar, yedi, olmadı on üç. On üç dikenliydi sevdan, senden her geçişimde can lime lime… Kıtmir kadar olamamışsam bin parçaya bölünsem ne çıkar? Yedi kişi bir bedende toplansa ne çıkar? Sen beni bin parçaya bölsen ne çıkar?

Sevgili! Kaç parçaya ayırdın beni? Kaç parçayım bak sevgili!!!

“De ki: Onların sayısını ancak Rabbim bilir.” Kehf/22

8 Ekim 2008 Çarşamba

Bulamadım, Efendim...


Bulamadım seni Efendim. Kaybettim izini kalabalıklar arasında. Her şeyden geçtim bu gece. Başımda adına sikke denilen bir mezar taşı… Sırtımda hüsranımla boyalara buladığım bir kara toprak ve bedenimi hasretinle sarmalayan, gönül gözü görmeyenlerin adına tennure dedikleri kefen-i mutlak… “Nerdesin?” dedi Mercan Dede, ben sana döndüm Efendim.

Bulamadım seni Efendim. İzlerini sildiler gözlerimden ve sesinin tınısını söktüler zihnimden. Sesini anımsayamaz oldum Efendim. Ben durduğumda âlem bıraktığım gibiydi. Onlarca kamera ve yüzlerce insan önünde senin isminde döndüm Efendim. Bir sesine, bir gülüşüne feda ederdim oysa her şeyi; ama seni bulamadım Efendim. Yol bilmez, iz sürmez halde bıraktın beni kendinsiz. Âlem gibi uçtum sana, su gibi yol buldum sana, pervane gibi döndüm sana; bulamadım, seni bulamadım. Nerdesin Efendim?

En mutlu günler bile mutsuz sen yokken. Yüzlere takılan maskeler dışında ben gülümseyemiyorum senin gülüşlerini göremezken. Yetmiyor bana nefes almalar, bana yetmiyor yaşam. Hep bir yanım eksik senin yokluğunda. Sana bir yandan da şükran borçluyum Efendim. Ya iki gün değil de iki aylık olsaydı sevdanın rengi. Dokunuşlar yetmesiydi gelmelere ve gitmelere. Gülüşler eksik kalmasaydı yarıda, benim halim nice olurdu Efendim? Bir ömür kalsaydın ya yanı başımda ve sonra gitseydin bensiz gittiğin diyarlara. O zaman daha beter olmaz mıydım Efendim?

Hamd olsun Âlemlerin Sahibi’ne. Hamd olsun ki bana verdiği yük iki günlükmüş. Kısalıkların kısa sayılmadığı bir günde, gülüşlerin sonsuzluğa eriştiği yerde ya bana fazlasını bahşetseydi, ben nasıl dayanırdım Efendim? “Allah kuluna kaldıramayacağı yükü vermez.” diyor ya hani yaratılmışların en hayırlısı. Allah kuluna kaldıramayacağı yükü vermedi. Aşkının tahammülü bana iki günlükmüş, Elhamdülillah…

4 Ekim 2008 Cumartesi

Koku


“Yâ Rab! Belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni
Bir dem belâ-yı aşktan etme cüdâ beni”

Gül kokusunu alamadı Mecnun. Daha nice kokular vardı âlemde oysa. Mecnun’un kokusu aşkta saklıydı. Gökyüzünde sürü halinde kanat çırpan umutların gagasındaydı aşkın kokusu. Kaderin kaleminden dökülen, dillenen, isimlenen milyon yıllık uzaklardan gelen kokular… Mühürlü bir gölgenin kubbesinden uzaklara kadar gelmiş zümrüt yeşili kokular… Gökte aşkın hiç sönmeyen billur bir avizesi ve aşk damıtan koskoca bir evren… Bütün kokular aşka çıkarken, bütün adımlar aşkla atılırken, her yol aşka, her yokuş aşka uzanırken nasıl başka bir koku alabilirdi Mecnun?

Kara donlu Kabe’ye getirdiler Mecnun’u… Dilinde Leyla, zihninde Leyla, gözünde Leyla ve yine Leyla… Baktığı her yerde, uyuduğu yerde, uyandığı yerde hep Leyla… Yediği ekmekte, içtiği suda, içine çektiği kokuda hep Leyla, yine Leyla, yeniden Leyla…

“Leyla” dedi Mecnun, bir çöl mâteminde. “Beni buralara senin aşkından kurtulmam için getirdiler. Habib’in mezarına, Allah’ın kapısına yüz sürüp senden vazgeçmem için getirdiler. Gidemem Leyla. Geçemem Leyla. Gittiğim her yerde bana bir nefes kadar yakınken, her nefeste burcu burcu seni içime solurken, senden geçemem Leyla…”

Kara donlu Kabe’ye yüz sürdü Mecnun. Dilinde Leyla’sı… Tavaf kılıp Kabe’yi, semâya el kaldırdı Mecnun. Burnunda aşkın kokusu… Kabul olundu duası Mecnun’un. Aşkın belası Mecnun’un üzerineydi artık. Bir an bile olsun, aşkın belası ondan uzak olmayacak, aşkın kokusu onsuz kalmayacaktı. Belâ-yı aşk ile âşina kılındı Mecnun… Dilinde Leyla, zihninde Leyla, baktığı yerde yine, yeniden, hep Leyla…

O gün bu gündür Leylalar eksik olmadı yaşamımızdan. Âşıklar kendilerini hep Mecnun bildiler. Sevdiklerine “Leyla” deyip şiirler dizdiler. Oysa eksik olan bir şey vardı, eski Leyla’dan eksik kalan. Leyla’nın kokusu unutulmuştu âlemde. Aşkın kokusuydu bu eksik kalan sinelerimizde. O koku unutulunca aşk denen şey, zehirli bir sarmaşığın saçaklarına dolanıp kaldı. Adına “aldatma” dediler. Adına “ayrılık” dediler. Adına daha pek çok şey dediler. Oysa adı “KOKU”ydu onun. Aşkın kokusuydu. Leyla’nın kokusuydu. Onun kokusu gitti. Âlem aşkın sahtesiyle boğulup gitti…

Ehl-i aşk’tan kim kaldı toprağın üstünde? Ses verecek yok mu “Ben, ehl-i aşk’tanım.” diye. Ses verecek yok mu “Leylâ’nın kokusu bende saklıdır.” diye. Boşunadır çırpınışlarım, bencileyin bir güle vurgun bülbül… Tıpkı Leylâ gibi zahir âlemde, güller de kokmaz oldu. Ses verecek yok mu? “Gül kokusu gönlümdedir.” diye bana feryad edecek yok mu?

Sevgili! Seslenişlerin bir kokudur gönlüme esip gelen. Adı konmamış bir yaşanmışlığın içinden sıyrılıyor dertlerim. Gelişine kurban bir gülümseyişi bekliyorum şimdi. Ehl-i aşk’tan bir parça varsa içinde, ses ver seslenişlerime. Leyla’nın kokusu bende saklıdır dersen, gülüşlerini gönder eksik bırakılmış sineme.

Sevgili! Asırlardır kokusuna hasret kaldığım sevgili. Kokunu duyur bana ki adını koyayım hasretimin. Kokunu duyur ki Leyla mahpus kalmasın şiirlerin içinde. Sevgili! Leyla'nın kokusuyla gelen sevgili! Sevgili..!

AŞK'A ŞİİR AŞK'A SEMA