19 Temmuz 2009 Pazar

GÖZLERİN



Bin bir gecenin
Bin bir masalına karıştı gözlerin.
Cemşid i Hurşid’le yarıştı,
Gülistân’a nam saldı gözlerin.
Takılıp aşkın firârına,
Yusuf u Züleyhâ’ya
Kan ağlattı gözlerin.
Demlenirken koyuluğu gecelerin,
Ferhad u Şirin’i
Nöbette koydu gözlerin.
Nevbahara kapılırken yakuti yeşillikler
Cenneti arasatta bıraktı gözlerin.
Rüyânın ikliminde gezinirken sevdalar,
Leylâ vü Mecnûn’u
Unutturdu gözlerin.
Kızıllığında âlemi selamlarken şems,
Güneşin aydınlığını
Sırlara gömdü gözlerin.
Kalem sevdasıyla tutuşurken kâğıt,
Mürekkep karasını
Hicranda bıraktı gözlerin.
İşte gök, işte yer.
İşte arş, işte kürs.
Yerle göğü kararttı,
Arşla kürsü yerle bir etti gözlerin.

7 Temmuz 2009 Salı

Sultan Kırmızısı


Turkuaz bir suyun üstünde
Saray ve konak…
Derununda haremler saklayan Enderun…
Şadırvanlarda akan
Hanende ve nazende suyun,
Pervazlarında kanat çırpan kuşun,
Ve tek celsede namlusundan boşanmış
Bir kurşun…

Akşamın gök kızıllığında
Saray ve konak…
Bahçesine mesken taş kavuklar…
Mermer sütunlara denk düşürülmüş,
Asırlık koca koca çınarlar…
Üstüne mühür vurulmuş,
Derme çatma yağlı ilmekli
İki tahtadan ibaret sehpalar…

Sabahın sabâ makâmında
Saray ve konak…
Levni, cumbasında,
Nef’i boğazla meşgul…
Itri’nin elinde gül kokusu,
Lâedri saklanmakla meşhur…

Öğlenin peşrev ve segâhında
Saray ve konak…
Hüzzam nağmeleri salınır sulardan,
Leventlerin dilinde bin kahır.
Islıklar yükselir Zeyrek’ten,
Acemaşiran yine boğaza salınır.

Tarihin sarı sayfalarında saklı
Saray ve konak…
Şimdi çatlar duvarlarımız,
Şimdi gözlerden süzülüverir
Asırlık sevdalarımız.

Sultan Es-Sultan!
Nedendir kaçışların?
Sâbânın sesi mi yordu seni,
Kırmızının kan kokusu rengi mi?
Tarih soyunurken ardındaki duvardan,
Gözünden düşen bir damla yaş mı boyadı,
Yüzündeki hüznün rengini?
Gölgenin eşsiz dinginliğinde
Saray ve Konak...
Sultan Es-Sultan!
Yıkıntılardan dirilir bir tarih.
Senin durduğun yerdir
Saray ve Konak...

5 Temmuz 2009 Pazar

Dön Efendim



Aşkının rahle-i tedrisinde boynu bükük bir bendeyim Efendim!
Asırların küf kokulu sevdalarını biriktirip diz çöktüm önünde.
Boynum eğik, gözlerim kapalı, dil damakta…
Aşkın seccadesinden kaldıramadan başımı,
Beni gönlünle doyur Efendim!
Susuzluğumun tabiri yoktur lügatlerde
Ve
Bir mazmunun içinde saklarım düşlerimi.
Divanlar şerh edilmeden
Ve
Şairler tezkirelere hapsedilmeden dön Efendim!
Tâkâtimce mihnet verdi ya Rahman
Mihnetimce tâkâti sen bağışla Efendim!
Kubbelerden kabaran hatt-ı sultani aşkına,
Aşk uğruna hattan geçen bende-i sultaniler uğruna,
Sultan iken yüz sürüp köle pazarında satılanlar uğruna,
Uğrular elinde can çekişen sevdalar uğruna…
Bekliyorum.
Dön Efendim!

AŞK'A ŞİİR AŞK'A SEMA