26 Eylül 2009 Cumartesi

Efendi kişi niyetine...




Uykuda bir Efendi…
Gülümseyişler uykuda.
Toprak altına çapraz sıralanmış
Çürümeye yüz tutmuş bir boşluğun
Seyrek tahtaları arasında…
Zümrüt yeşili bir sanduka altına
Mühürlenmiş bir sevda…
Neylinin sesinden kopmuş
Asırlara yenik düşmüş yaslı bir nida:
“Gel!” diyor ya hani,
Hani “Ne olursan.” diyor
“Ne olursan ol yine” diyor ya!

Gittin Efendim!
Gözümüzde yaş bırakıp da gittin,
Âlemi sensiz bizi sultansız koyup da gittin.
“Gel!” nidasına “amenna” diyip de gittin.
“Gavs-ı Ekber” Sultan’ın dizine yatıp da gittin.
Yolun açık olsun Efendim!

Madde mânâyı yese de, söz sükûta altın gelse de değişmedi hiçbir şey. Yollar hep açık oldu, yollar hep düzlük oldu mânâyı görenlere. Sığmadık avlulara, sınırlara sığmadık. Taştık hudutlardan, taşırdın hüzün aşk kokan mayasını. Er kişi niyetine değil efendi kişi niyetine durduk namaza. Sığmadı yürektekiler dudaklara, döküldü istemsiz. Kabe’nin karası yakışırdı ancak sana, bir de o çok özlediğin toprağın ayıyla yıldızı. Yattığın kucaklar cennet olsun Efendim. Rüzgâr saba makâmında ezgilerle gelsin her sabah baş ucuna. Cedd-ül Haseneyn ve Hadim-ül Harameyn olsun kavuştuğun kucaklar. Ceddine bizden selam eyle Efendim.




Durdu... Elhamdülillah




Bulutların beyazına ve ayın şavkına… Yıldızların semasına ve umutların duasına…

Durdu. Demin atıyordu. Şimdi durdu. Konuşmaz oldu adını ve zikretmez oldu gözerinin karasını. Durdu, biraz evveldi, durdu. Dolaştırmaz oldu ismini damarlarımda ve cismini göstermez oldu rüyalarıma. Can havliyle andı sevdasını ve sen durunca o da durdu.

Durdu. Sen varken hüsranında, dünya da dönüyordu. Su dönüyordu semadan toprağa ve âlem yeniden doğuyordu. Yeşilleniyordu sevdalar. Durdu, biraz önceydi. Sen durunca evrenim de durdu. Durdu, az zaman önce atıyordu. Semada melekler, yerde semazenler dönüyordu ve bir taze beden doğuyordu topraktan. Durdu, sen gidince âşıklar semaya doydu.

Bir gidişin vardı sevgili. Sadece bir kez geldiğin gönlümden bir gidişin vardı. Bin gelişe bedel tek gidiş. Tek gelişe bedel bir can atarken sol yanımda, o tek gidişle tek yürek de durdu. Durdu su, ayın şavkı durdu. Semada gezinen bulutlar ve yüzüne âşık yıldızlarım durdu. Âlem durdu sevgili. Sen gidince cân durdu ve durdu cihân. Cihân içre ağlayan dîde-i giryân durdu.

Güneş durdu, yaprak durdu ve rüzgâr durdu. Sen diye toprağıma ektiğim beyâbân durdu. Durdu seslerim, kalem durdu, kâğıt durdu. Hicranına ağıt diye yaktığım hıyâbân durdu.

Durdurdun sevgili. Bir gülüşle can verdiğin cânımı bir gidişle durdurdun. Durdu sevgili. Adını sen diye andığım âlem hakkına, gidişinle atan yüreciğim durdu. Durdu, Elhamdülillah...

13 Eylül 2009 Pazar

AŞK... Semâ-i Aşk...




“Aşk’la ve Aşk’a… Besmelenin noktasıyla destûr…”

Destûra hacet gerektirmez aşk. Bir volkanın selinde, yangın yerinde, oduna bel bağlamaz adı aşk. Semânın hazinesinde sevdadan zümrütler beklemez aşk. Yoksunluktur ve yoksunlukta rahmettir adı aşk. Rahmetin bozkırlarında bir karıncanın yuvasındadır saklı aşk. Saklı kalmış düşlere hamd etmektir sureti aşk. Suretin hülyasında, hülyaların duasında, duanın gıyâbında mâşuka secde etmektir adı aşk. Aşk bir bulut, aşk bir gölge, rahmetin gözlerine perdedir aşk. Suretiyle yakan, hicranıyla yandıran ve vuslatıyla eriten bir ummandır suda aşk.

Âlemi yok etmektir aşk, yoklukta varlığı bulmaktır asıl aşk. Vahdetin içinde kesreti ararken, kesrette kendini görmektir adı aşk. Mâşuka kahır değil, hüsrâna sabretmektir hüsnü aşk. Zamanın çemberinde, dünyanın zemininde ve evrenin gözlerinde sırlıdır gerçek aşk. Aşk hüsrandır, hicrandır aşk. Yağmurdur rahmet kapılarından dökülen ve bir mahzenin en kuytu yerinde sırlanan şaraptır adı aşk. Bir kanunun telinde ve ney’in hüzünlü nağmesinde bir nefestir aşk. Aşk bir hazan, aşk bir hüzün, bir hazin kelimedir satırda aşk. Aşk sendedir ve aşk sendendir efendim. Bir gülüşünün âyinesidir aşk. Beşerin aklında değil, âşığın gönlünde yeşeren bir ilâhi filizdir aşk.

“Cihânı hiçe saymakdur adı aşk
Döküp varlığı gitmekdür adı aşk

Elinde sükkeri ayruğa sunup
Ağuyu kendi yutmakdur adı aşk

Belâ yağmur gibi gökten yağarsa
Başunu âna dutmakdur adı aşk

Bu âlem sanki oddan bir denizdir
Âna kendüyi atmakdur adı aşk.”

Aşk’ıyla yanıp kül, aşk’ıyla yanıp kul olduğum efendim. Senin isminde saklıdır aşk.

10 Eylül 2009 Perşembe

Ayrılık Bir Çığlık...


Koşarak geldim sana âlemlerin en mavi semasından. Koşarak geldim sana, bir bulutun en son damlasından. Sevgili! Sana geldim. Duyuyor musun kanat seslerimi? Bir mazinin en aydınlık gecesindeydi seslenişlerimiz. Anne karnı kadar sıcak ve güvenli bir sevdanın rengiydi hani gözbebeklerimiz. Sevgili! Sana geldim. Duymuyor musun sesimi? Âlem bizim rengimizdeydi hani, hani dilediğimiz yerdeydi sevda meskenlerimiz. Sevgili! Hani uzaklar bile ayırmazdı bizi? Sana geldim sevgili. Duymuyor musun sesimi?



Sana geldim sevgili, aç gözlerini. Baharın yeşilinden, suların huzmesinden ve aşkın en tatlı gülümseyişinden getirdim sana. Sana kanat dolusu sevdalar derdim sevgili. Bir yangının dibinden bir damla İbrahimî suyla geldim sevgili. Güneşin hârını ve rüzgârın sevdasını sadağıma koyup da geldim sevgili. Aç gözlerini. Âb-ı hayatsın bana, kanadımda aşksın sevgili. Sevgili, nolur, aç gözlerini.



Sana geldim sevgili, aç gözlerini. Ben kanat olurum sana, ben sana sevda ve ben sana can sevgili. Aç gözlerini. Bir yaprağın yeşilinden yeniden damıt sevgimi. Sevgili, sana geldim, duymuyor musun sesimi? Hani gidişler uzaktı bize, bize ayrılık yasaktı sevgili. Neden açmıyorsun gözlerini. Sesime ses veren bir sevdanın seliyken beni neden bırakıyorsun sevgili? Terk etme beni.


Sana geldim sevgili, duyuyor musun kalbimin sesini? Feryâdıma ses ver gidişiyle kahrolduğum. Feryâdıma ses ver yokluğunda kaybolduğum. Gitme, terk etme beni. Gündüzümü karanlığa gömüp, baharımı hazana koyup, yalnızlığı bana revâ görme sevgili. Bırakma beni ki, yine süzülelim âlemin en mavi semâsında. Çığlığıma devâ, yalnızlığıma şifa sevgili. Sevgili, ben geldim duyuyor musun sesimi? Ses ver sevgili, sevgili terk etme beni.

AŞK'A ŞİİR AŞK'A SEMA