10 Eylül 2008 Çarşamba

Eyvââââhhh!

“Gittin, dünya bir kafes, deva mahpus, söz ketum
Gittin, çekildi suyu can nehrinin, kaldı kum.”


“Bugün hüznün hayale kuyu kazdığı gündür
Bugün kederden sabrın bile bezdiği gündür”

Sana dair ilk çiziklerimdi bunlar. Kudurmuş bir fırtınanın önüne kattığım sözcüklerin dalga dalga yayıldığı sevdalardı bunlar. Kapat gözlerini sevgili ve bir balkon düşle. Henüz şiddeti artmayan bir sevda rüzgârının önünde ve dumanı üstünde bir demlik çay… Şöyle sesleniyordu gözlerinin karasına bakarak:

“Kaderleri ‘kef’ ile yazılanlar ve ‘şın’ın noktalarında aşk’ı sonsuz sananlar… Ulaştıkça ulaşılmaz olanlar ve hayal ettikçe hayallerden kaçanlar… Hatırımıza düştün, düşlerin uğultusundan kaçarken. Gölgelerin üzerine evrenin güneşi doğarken gönlümüze düştün. Mahrem yerlerden secdegâha kadar özüne düştük. Gönlüne düşür bizi. Kaderimiz ‘kef’ ile yazılmışken, yüzden gülümsemeler ayyuka çıkmışken, martılara çığlık kalmadan ve semazenler semalara doymadan ‘Tez gel.’ dedik, işit bizi. Sırlı kalmış bir gülümsemenin ardından, çiçeklere toz konmadan gel. Rahmetin bozkırları susuz kalmadan, gönüllere taştan duvar oyulmadan ve rüyalara gem vurulmadan ‘Tez gel.’ dedik, duy bizi. Geç kalınmış aylara ve yıllara, zamandan ve mekândan münezzeh olanla, el açıp yalvarana ve gözlerden su akıtanlara, kalabalıklarda yalnızlığımızı paylaşana ‘Tez gel.’ dedik, hatırla bizi. Gözleriyle ruhumuza ruh akıtana, sözleriyle sözümüze söz katana, duaların ardından ismi anılana ve yaşam yolunda yanımızda kalana ‘Tez gel.’ dedik, uyandır bizi. Kaderimizi ‘kef’ten kurtarana, ‘şın’ın noktasında aşkı sonsuz kılana, ruhumu ezelde esir alana, yani sana, yani sultana ve sahtenin içinde hakikât olana ‘Tez gel.’ dedik, sevindir bizi.”

Sana dair ilk çiziklerimdi bunlar ve bil ki son olmayacak sevgili. Eyvâh ki bu satırları yazarken ben, sen yazılmış olandın bana. Eyvâh ki ilk kez okurken bu satırları sen, gülümseyenimdin bana.

Bu gün, ışıkların siyah olduğu gündür Efendim. Bu gün, gözlerin siyah, sözlerin siyah ve içimde yanan közlerin siyah olduğu gündür. Güneş siyah, yer siyah, gök siyah ve matemim siyahtır bu gün. Bu gün ney’in siyah ağladığı, kanun’un siyah sızladığı ve rüzgârın siyah vızladığı gündür bu gün. El siyah, kol siyah ve mühürlediğin dil siyahtır bu gün. Bu gün yolların siyaha çıktığı, kuşların siyaha uçtuğu ve canımın siyaha konduğu gündür bu gün. Sen, nûr-u siyah nedir, bilir misin gülüm? Nurun siyaha boyandığı gündür bu gün.

“Bugün bir kelebeği dağın ezdiği gündür
Bugün kalemin ‘eyvâh’ diye yazdığı gündür”

Eyvâââââhhh! Bu gün “Âh”ların bile siyaha boyandığı gündür.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

"Bu gün kelebeği bir dağın ezdiği gündür, bu gün kalemin bile eyvah yazdığı gündür" Nurullah Genç'in en sevdiğim şiirlerinden bir tanesi. Yine bir şiirden esinlenerek yola çıkmış ve inanılmaz derecede güzel bir yazı ortaya koymuşsun. Tebrik ederim kardeşim. Özellikle son bölüme hayran kaldım. Gecelerin siyahtan beyaza yürüsün artık be İsmailim. Selamlarımla. Ş.Sadi

Adsız dedi ki...

muhteşem bir yazı yine.. yüreğinize sağlık..
Nurullah Genc'in şiirleri bam başka .. satırları bir başka anlamlı..
büşra

AŞK'A ŞİİR AŞK'A SEMA