
Bir tomurcuk patladı. Ses etti gecenin dinginliğinde. Söz muştuladı semadan. “Bekle” dedi. “O gelecek” dedi. Bekledim.
Beyaz yaseminlerle süsledim düşlerimi. Gelinciklerle bezedim gülüşlerini. Laleler ektim saksılara, erguvanlar ısmarladım güneşin ziyasına. Nergisler dizdim satırlara, duvarlara karanfiller döşedim, geceye bir sümbül, gündüze papatyalar diledim. Menekşeler sırlanırken saksılarda, ben geleceğin gün için şebnemleri ıslak beklettim.
Gülmedi hiçbiri. Sen gelmeden gülmeyecekti.
Gelmedin. Hiçbiri gülmedi.
Karanfil küstü önce, yasemin boynunu büktü. Sırlandı menekşeler kendi koyu karanlıklarına.
Nergisler soldu, laleler soğan oldu. Gelincikler söz kesti geceye. Gece sümbüllere mezar oldu. Papatyalar yapraklarını döktü bir bir. Gelecek, gelmeyecek, gelecek, gelmeyecek… Son yaprak papatyada, son matem oldu. Sen gelmeyecektin.
“Bu düşte eksik bir şey var.” deme Efendim. “Bu öyküde GÜL eksik.” deme. Bu öykünün “Gül”ü sensin. Sen yoksan gülistana ne hacet? Solsun hepsi. Gül yoksa hepsi toprak olsun.

Gülmedi hiçbiri. Sen gelmeden gülmeyecekti.
Gelmedin. Hiçbiri gülmedi.
Karanfil küstü önce, yasemin boynunu büktü. Sırlandı menekşeler kendi koyu karanlıklarına.

“Bu düşte eksik bir şey var.” deme Efendim. “Bu öyküde GÜL eksik.” deme. Bu öykünün “Gül”ü sensin. Sen yoksan gülistana ne hacet? Solsun hepsi. Gül yoksa hepsi toprak olsun.