
Sustum, susturdun beni. Sağanakların altında yarı resmi bir gülüşle bir izmariti söndürür gibi söndürdün beni. Sustum, susturdun beni. Kor gibi yanan çölün sıcağında sana susamış bir serap gibi yandırdın beni. Sustum, susturdun beni. Gülmeyi unutmuş, babasız bir çocuk gibi küstürdün beni. Yaktın, göz kırpmadan bir alevin orta yerinde bıraktın beni. Yaraladın, namlusundan boşanan bir göz kırpışla kapkara gözlerle avladın beni. Terk ettin, asırlardır toprağa kök salmış bir çınarın yaprağı gibi. Rüzgârın seline kapılmış, yanmış ve yakılmış bir küçük zerre misali.
Sevgili!
Bir sene önceydi. Öncelerin öncesinde verilmiş sözler uğrunaydı sana gelişlerim. Toprağın altına gömülen bir İsmail varken âlemde; öteki İsmail senin gelişine gebeydi. Kabir toprağına bulanmışken ellerim, gecenin aydınlığından soyundum karanlığıma. Bir gülüşün içindi ve öpüş içindi yaslı gönülleri terk edip sana gelişim. Sevgili! Bir asır önceydi. Öncelerin öncesinde verilmiş sözler uğrunaydı ceddi Osmaniyan’ın sulbünden sana meyledişim. Sevgili! Tam bin asır önceydi. Sayılar henüz yoktu âlemde ve henüz bir sevda yoktu saklandığım bedenlerde. Kaç bedenden geçti bu sevda sana gelene dek ve kaç durakta nefeslendim sırf senin için nefes alabilmeyi öğreneyim diye.
Sevgili!
Şimdi uzaklardasın tıpkı dün olduğu gibi. Şimdi uzaklardasın tıpkı bir ay önce olduğu gibi. Şimdi uzaklardasın tıpkı bir sene evvel yanımda olmana rağmen ruhunun beni terk edişi gibi. Sustum sevgili. Bir gün sustum, bir ay sustum, bir yıl sustum ve bir asır sustum; ama susuzluğum geçmedi sevgili. Sensiz geçen her dakikaya seni gömüşüm gibi, her an senin sesini unutuşum gibi ve her saniye yüzünü anımsayamayışım gibi. Sustum Sevgili! Susturdun beni. Karanlık bir gecenin hiç onulmaz dertlerine gömüp terk ettin beni. Yasıma bile saygı göstermeden ruhuma azap edişin gibi ve evrenin tüm çıplaklığını çıplaklığıma değirişin gibi.
Sevgili!
Hoş geldiğin gibi hoş gittin. Hoş gittiğin gibi hoş gel Sevgili. Dönüş yolunda hala gözlerim ve gözlerim gözlerinin yokluğuna alışamadı sevgili.
Sevgili!
Bir sene önceydi. Öncelerin öncesinde verilmiş sözler uğrunaydı sana gelişlerim. Toprağın altına gömülen bir İsmail varken âlemde; öteki İsmail senin gelişine gebeydi. Kabir toprağına bulanmışken ellerim, gecenin aydınlığından soyundum karanlığıma. Bir gülüşün içindi ve öpüş içindi yaslı gönülleri terk edip sana gelişim. Sevgili! Bir asır önceydi. Öncelerin öncesinde verilmiş sözler uğrunaydı ceddi Osmaniyan’ın sulbünden sana meyledişim. Sevgili! Tam bin asır önceydi. Sayılar henüz yoktu âlemde ve henüz bir sevda yoktu saklandığım bedenlerde. Kaç bedenden geçti bu sevda sana gelene dek ve kaç durakta nefeslendim sırf senin için nefes alabilmeyi öğreneyim diye.
Sevgili!
Şimdi uzaklardasın tıpkı dün olduğu gibi. Şimdi uzaklardasın tıpkı bir ay önce olduğu gibi. Şimdi uzaklardasın tıpkı bir sene evvel yanımda olmana rağmen ruhunun beni terk edişi gibi. Sustum sevgili. Bir gün sustum, bir ay sustum, bir yıl sustum ve bir asır sustum; ama susuzluğum geçmedi sevgili. Sensiz geçen her dakikaya seni gömüşüm gibi, her an senin sesini unutuşum gibi ve her saniye yüzünü anımsayamayışım gibi. Sustum Sevgili! Susturdun beni. Karanlık bir gecenin hiç onulmaz dertlerine gömüp terk ettin beni. Yasıma bile saygı göstermeden ruhuma azap edişin gibi ve evrenin tüm çıplaklığını çıplaklığıma değirişin gibi.
Sevgili!
Hoş geldiğin gibi hoş gittin. Hoş gittiğin gibi hoş gel Sevgili. Dönüş yolunda hala gözlerim ve gözlerim gözlerinin yokluğuna alışamadı sevgili.